Haber

İngiliz gizli belgelerinde, Ekim 1923 (2): ‘Türk milleti bu sabah Cumhuriyet’e uyandı’

Günce Akpamuk ve Onur Erem |BBC Türkçe

Üç gün süren hükümet krizinin ardından İngiltere’nin İstanbul Yüksek Komiseri Nevile Henderson, Cumhuriyetin ilanını Londra’ya şu sözlerle duyurdu: “Türk milleti bu sabah Cumhuriyet’e uyandı ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa’ydı. Kemal’dir.”

BBC TürkçeHenderson’un incelediği İngiliz diplomatik yazışmalarında iki önemli rapor dikkat çekiyor.

Galata Köprüsü’ndeki gişelerin Türklerin eline geçtiğini yazan Henderson, “Bu gidişle Osmanlı alacaklısı ülkelerin kurup yönettiği Umumi Borçlar İdaresi’ni de devralırlarsa şaşırmam” diyor. borçların tahsili için)” ve şunu ekliyor:

“Beş yıllık Müttefik işgalinin ardından Türkler, kendi vatanlarının efendisi olduklarını, İslam’ın Hıristiyanlığa üstün geldiğini ve İstanbul’un yabancılara değil Türklere ait olduğunu tüm dünyaya göstermek istiyor.”

Henderson, işgal güçlerinin çekilmesinden sonraki iki hafta boyunca yaşananları “Şovenizm zirvede, her şeyi Türkleştiriyorlar” şeklinde anlatıyor.

Aynı dönemde bir Türk gazetecinin söylediği şu sözler, İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın 1923 yılı yıllık raporunda yer alıyor:

“Ya Avrupa ülkeleri gibi medeni bir devlet olacağız, ya da Afganistan gibi bir Asya hükümeti olarak kalacağız. Arada hiçbir şey yok.”

‘TBMM hükümeti işgali tanımıyor’

İstanbul’daki işgal ordularının başında bulunan Korgeneral Sir Charles H. Harington, 20 Ekim 1923’te İngiliz Harp Bakanlığı’na yazdığı yazıda işgal yıllarında yaşananları özetlemiş ve özellikle yenilgiden sonra şunları belirtmiştir: Yunan ordusunun, Türk ordusunun hedefinde yalnızca İstanbul’un kaldığını ve kendisinin de bundan endişe duyduğunu söyledi. Duyduğunu yazıyor.

1922 yılına ait anılarını şöyle paylaşıyor:

“Mudanya Mütarekesini müzakere ederken General Refet Paşa (Bele), TBMM Hükümeti’nin emriyle padişah hükümetinin devrildiğini ve bundan sonra İstanbul’un yönetiminin kendisine ait olacağını söyledi.

“Bir devrime tanık olduğumuzu anladık ve şaşırdık… Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti işgali tanımadı…

“Müttefik Yüksek Komiserlerine, Türk ordusunun İstanbul’u kuşatması halinde elimdeki birliklerle İstanbul’u savunamayacağımı bildirdim.”

‘Cumhuriyet ilan edildiğinde 286 milletvekilinin 158’i Meclis’teydi’

İşgal birliklerinin İstanbul’dan ayrılması ve ardından Ankara’nın başkent olarak kurulması, Cumhuriyetin ilanına giden yolda önemli adımlardı.

Mustafa Kemal Cumhuriyeti ilan etmek istiyordu ama hem Cumhuriyet rejimine karşı olanlar hem de bu rejim değişikliğinin yeni bir anayasanın kabulü ile gerçekleşmesi gerektiğine inananlar vardı.

BBC Türkçe Tarihçi Doç. Ahmet Kuyaş, “Cumhuriyet ilan edildiğinde 286 kişiden oluşan Türkiye 2. Büyük Millet Meclisi’nde Cumhuriyetin ilan edildiği gün sadece 158 kişi vardı. Çünkü bu bir anayasa değişikliği değil, basit bir kanun değişikliğiydi” diyor ve ekliyor:

“Mustafa Kemal Paşa’nın, 1919’dan bu yana saltanata sadık olduklarını ve kesinlikle Cumhuriyet istemediklerini söyleyen Rauf Beyefendi (Orbay), Kazım Karabekir, Refet Paşa (Bele) gibi kişilere karşı bir stratejisi var. Milli mücadelenin sonuna doğru, 20 Temmuz’dan İzmir’in kurtuluşuna kadar, ‘Arkadaşlar, saltanatı kaldıralım ama anayasal yaptırım olmadan halife devletin başına geçsin’ dediler. Başbakan’ı meclis seçsin, Halife onaylasın da alışveriş yaparken arkadaşlar onu görebilsin.’ Bunu arkadaşlarına kabul ettirir.

“Dolayısıyla 1 Kasım 1922’de bu kişiler sadece saltanatın kaldırılması yönünde oy vermekle kalmamış, aynı zamanda kürsüye çıkarak diğer milletvekillerine saltanatın kaldırılmasının neden iyi olacağı konusunda bir konuşma yapmışlardır.

“Onlar da bekliyorlar ki, ‘Yakında barış masasına oturacağız, inşallah barışa kavuşuruz, sonra oturup kendimize güzel bir anayasa yaparız ve bu anayasada Meclis’in üstün olduğu bir sisteme kavuşuruz’ diye bekliyorlar. Son sözü söyler ama devletin başı geçmişte olduğu gibi sembolik olarak halifedir.’ Onlar düşünür.

“Ama elbette o anayasa hiçbir zaman yapılmayacak. Mustafa Kemal Paşa önce Cumhuriyeti ilan ettirecek, birkaç ay sonra da hilafeti kaldıracaktır. Ondan sonra Meclis’e dönecek ve ‘Haydi beyler, artık bir anayasa yapın’ diyecek.

“Cumhuriyet’in ilanından iki gün sonra Rauf Bey (Orbay) İstanbul’da bir günlük gazeteye verdiği uzun röportajda ‘Cumhuriyet aceleye getirildi.’ dedi. 6 ay sonra ya da 3 yıl sonra yapsaydık mümkün olurdu demek istemiyor. ‘Bunun bir anayasa yapılarak belirlenmesi gerekirdi. Bu kadar aceleci bir kanun değişikliğiyle böyle bir şeyin yaşanmaması gerektiğini söylemek istiyor.

“Fakat elbette Mustafa Kemal Paşa bunu hiçbir zaman yaptırmayacak çünkü o büyük bir siyaset dehasıdır.”

İngilizler Ankara’da olup bitenleri nasıl öğrendi?

Henderson, “Cumhuriyet’in kurulması ve kendisinin saklanmasına gerek olmayan bir otokrat haline gelmesi için beklediği desteği alamayan Kemal, bunu ancak askeri diktatörlükle başarabileceğini düşünmüş olabilir” diye yazıyor. 23 Ekim’de Londra’ya gönderdiği not.

Anayasa konusunda hâlâ büyük görüş ayrılıklarının bulunduğunu, bunlardan birinin de Cumhurbaşkanına Meclis’i her an feshetme yetkisi verilmesi konusu olduğunu belirtiyor:

“Elimizdeki bilgilere göre bu yetkinin tasarıya dahil edilmesi bir oy farkıyla sağlanmıştır.”

BBC TürkçeDr. Daniel-Joseph MacArthur-Seal, İngiltere’nin Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı savaşırken çok geniş bir istihbarat ağı oluşturduğunu ve bu ağ sayesinde Ankara’dan haber aldığını belirtiyor:

“Arşivlerde İngiliz yetkililere isimsiz olarak yazılmış çok sayıda rapor var. İstanbul’da da çok ileri düzeyde istihbaratları vardı. Radyo mesajlarını dinliyorlardı, telgrafhanelerde sensörleri vardı. Böylece İstanbul-Ankara arasındaki mesajları okuyabildiler.”

Ahmet Kuyaş da, “İngiltere’deki bazı belgelerde ‘gizli kaynaktan alınan istihbarat’ yazıyor.” Ya da Lozan’da bir mola sırasında İsmet Paşa (İnönü) gelir ve Meclis’te gizli görüşmeler yapılır. “Bu görüşmelerde İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın masasında da tartışılan şeyler var” diye ekliyor.

‘Türk milleti bu sabah Cumhuriyet’e uyandı’

İngiliz belgelerine göre, Parlamentoda anayasa konusunda çıkan anlaşmazlığın ardından Kabine 27 Ekim’de istifa etti.

Henderson, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği mektupta, “Ankara’daki hükümet krizinin, Cumhuriyetin ilanı ve Kemal’in Cumhurbaşkanı ilan edilmesiyle aşılacağını düşünüyorum. “Kemal’e kendi başbakanını seçme hakkı da verilebilir” diyor.

29 Ekim’de Henderson’ın iddiası gerçek olur ve Cumhuriyet ilan edilir. Henderson bu üç günde yaşananları ayrıntılı olarak Londra’ya aktarıyor:

“Son üç günde Ankara’da olaylar çok hızlı gelişti. Hükümetin istifası çıkmaza girince Mustafa Kemal, anayasa konusunda uzun zamandır aradığı fırsatı ustalıkla değerlendirdi. Türk milleti bu sabah Cumhuriyet’e uyandı. İlk başkanları Gazi Mustafa Kemal’di.

“İki aydan kısa bir süre önce oybirliğiyle seçilen hükümetin bir süredir Meclis desteğini kaybetmeye başladığı görülüyordu. Bakanlar her gün sert bir şekilde eleştirildi. Bunların başında Başbakan ve Dahiliye Nazırı Fethi Bey (Okyar) geliyordu.

“Fethi Bey göreve gelir gelmez iç düzeni sağlamayı ve eşkıyalarla mücadeleyi öncelik haline getirdi. Ancak bu amaçla beş bölüm görevlendirilmesine rağmen istenilen başarı elde edilemedi.

“Anayasa meselesi büyük tepkilere neden oldu ve ülkenin bölünme riskini de beraberinde getirdi. Büyük bir kesim Meclis’in bu konuda karar verme yetkisinin olmadığını, olsa bile ülkenin daha acil sorunlarına odaklanması gerektiğini düşünüyordu.”

hükümet krizi

“Ayın 24’ünde TBMM İkinci Başkanı Ali Fuad Paşa (Cebesoy) istifa etti. Fethi Bey (Okyar) da iş yükünü gerekçe göstererek İçişleri Bakanlığı’ndan istifa ederek Başbakanlık görevine devam etti.

“Hükümet, Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına Yusuf Kemal’i (Tengirşenk), İçişleri Bakanlığı’na da Ferit Bey’i (İbrahim) önerdi. Meclis bu önerileri reddederek Sabit (Gözügeçgel) ve Rauf Bey’i (Orbay) önerdi. 27’si sabahı durum buydu ve net bir karar verilmesi gerekiyordu.”

Kabine ile milletvekilleri arasında kriz yaşanırken Mustafa Kemal, hükümet üyelerini Çankaya’ya çağırarak, “Böyle gidemezseniz istifa edersiniz, hükümet feshedilir” dedi. Demirci, “Mustafa Kemal dedi ki, ‘Bundan sonra muhalefetin gücünü görelim. İmkanları varsa hükümeti kuracaklar. “Bir daha seni seçerlerse görevi kabul etmezsin” diyor. Bu 25 Ekim’de oldu. İki gün sonra hükümet istifa etti. “Burada yepyeni bir kriz ortaya çıktı” diye açıklıyor.

Henderson’ın açıkladığı gibi istifa eden bakanların yerine yeni bakanlar seçilemedi. Bunun üzerine hükümet istifa etti:

“İstifa mektubu öğleden sonra Meclis’e sunuldu… İstifa neredeyse oybirliğiyle kabul edildi ve yeni Bakanlar Kurulu’nun 29 Ekim’de seçilmesine karar verildi.”

Henderson, Halk Partisi’nin 28 Ekim’de ertesi gün görüşülecek konulara ilişkin bir toplantı yaptığını, bu toplantıda kabine üyelikleri ve Meclis Başkan Vekili için aday önerilerinin yapıldığını söylüyor. Ancak adayların ya oybirliğiyle seçilemeyen ya da bu görevleri istemeyen kişiler olduğu görüldü:

“Bu konuyla ilgili özel bir komite oluşturuldu ve ertesi sabaha kadar bir rapor hazırlamaları istendi. Heyetin tavsiyelerinin kabul edilemeyeceği anlaşılınca, bütün bu meselenin Mustafa Kemal’in arabuluculuğuyla çözülmesine karar verildi.”

Tek şart Cumhuriyetin ilanıdır

Henderson, “Bu kararın önceden planlandığına hiç şüphe yok” diyor.

“Gazi’nin cevabı hazırdı: Ancak Cumhuriyet ilan etme teklifi kabul edilirse arabuluculuk yapacaktı.

“İlerleyen saatlerde Meclis’e getirilen bu teklif oybirliğiyle kabul edildi ve 158 mebusun oyu ile Mustafa Kemal Paşa ilk Cumhurbaşkanı seçildi.”

Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Unsurları ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Sevtap Demirci, Mustafa Kemal’in Kazım Paşa (Karabekir), İsmet Paşa (İnönü), Fethi Beyefendi (Okyar), (Cabecizâde) Fuad Beyefendi, Ruşen Eşref gibi isimlerle toplantı yaptığını belirtti. 28’inde Çankaya’da meşhur “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” dedi. Şunları söylediğini açıklıyor:

“Onlar da aynı fikirde. Herkes dağılınca İsmet Paşa ile birlikte metin üzerinde çalışırlar. Ertesi gün Anayasanın iki unsuru değiştirilerek Cumhuriyet ilan edilir.

Tarihçi Ahmet Kuyaş, İngiliz yüksek komiserinin bu krizin önceden planlandığı yönündeki tespitinin doğru olabileceğini söylüyor:

“Bay. Fethi (Okyar) yapacak çok işi olduğunu söyleyerek İçişleri Bakanlığı’ndan istifa ediyor. İçişleri Bakanı Meclis’te oy çokluğuyla seçilemez.

“Bunu düşünelim. Cumhuriyetin ilanı gibi son derece radikal bir adım için bile 158 oy kullanılan bir yerde Mustafa Kemal Paşa, ‘Bu arkadaş Dahiliye Nazırı olsun’ diyecek ama o şahıs çoğunluk oyu alamayacak. Bu olmayacak.

“Oyun burada başlıyor. Büyük ihtimalle ’80’iniz Ali’ye oy veriyorsunuz, 70’iniz Veli’ye oy veriyorsunuz, 60’ınız Ahmet’e oy veriyorsunuz’ denildi ve çoğunluk oyu yok. Hatta seçilemeyince Fethi Bey ve tüm hükümet istifa eder.

“Basit, başa çıkılması kolay bir durum krize dönüşüyor. Bana göre bu tamamen yapay bir hükümet krizidir. ‘Bakın, Cumhuriyet kurarsak, Cumhurbaşkanı bir Başbakan atayacak ve o Başbakan da hükümeti kuracak. Bundan sonra Meclis’ten güven oyu alacağı söyleniyor. Sonra o meşhur ‘Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz’ sözü geliyor.

“Cumhuriyetin bu şekilde ilan edilmesini istemeyenler o gün Meclis’e bile gelmeyecekler. Daha önce bir şekilde Cumhuriyete karşı olduklarını söyleyen Rauf Beyefendi (Orbay), (Kazım) Karabekir Paşa, Refet Paşa (Bele) gibi çok değerli Milli Mücadele liderleri Ankara’da bile değiller. İstanbul’da Halife’nin çevresindeler.”

Henderson analizine şöyle devam ediyor:

“Böylesine önemli bir anayasa değişikliği, milletvekillerinin üçte ikisinden azının katıldığı bir oturumda çok az tartışılarak kabul edildi.

“Kabul edilen bir diğer yasal değişiklik ise Cumhurbaşkanının yetkilerine ilişkin oldu. O kadar geniş yetkiler verildi ki, pratikte bu, Kemalist bir diktatörlük anlamına geliyordu.

“Bu tarihten iki gün sonra Mustafa Kemal’in atadığı Başbakan İsmet (İnönü) kabinesini kurmayı başardı.”

İngiltere neden Mustafa Kemal’e diktatör diyor?

Tarihçi Ahmet Kuyaş, Mustafa Kemal’in normal sistemlerin işleyişiyle kabul edilemeyecek adımlar atmasının, Mustafa Kemal için “diktatör” tabirinin kullanılmasında etkili olduğu görüşündedir. Kuyaş’a göre Mustafa Kemal’in “diktatörlük eylemleri” zaman zaman pekiştiriliyor:

“Mustafa Kemal’in bu şekilde güçlendirilmesinin nedeni, Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı’ndaki ağır yenilgilerden sonra fikri, siyasi, sosyal ve kültürel bir atılım bekleyenlerin sayısının artmasıdır. Sonra belli bir programla ortaya çıkan başkan, diktatörlükle hareket etse bile destek alıyor.

“Şimdi buna ne kadar diktatörlük diyoruz? Belki toplum açısından bakıldığında buna diktatörlük diyebiliriz. Çünkü kadınların oy kullanma hakkına sahip olmasını istemeyen çok kişi vardı. Aynı şekilde Latin alfabesini istemeyenler de vardı.

“Neden bu devrimlere devrim diyoruz? Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin ilanı, hilafetin kaldırılması, bunlar anayasa değişmeden yapılacak. Çünkü anayasa değişikliğinde bu maddeler için 2/3 çoğunluğa ulaşamayacağının bilincindedir.

“Mesela 1924 Anayasası hazırlanırken çoğunluğu Mustafa Kemal Paşa’nın adamlarından oluşan Anayasa Komisyonu’ndan çıkıp Meclis’e gelen madde ’25 yaşını dolduran her Türk seçmendir’ diyor. Yani bu konu kabul edilseydi 1924’te kadınlar seçmen olacaktı. Ancak Meclis bunu üçte iki çoğunlukla kabul etmiyor. Konu komisyona geri gönderiliyor ve ’25 yaşını dolduran her erkek Türk seçmenidir’ şeklinde kabul ediliyor.”

Cumhuriyetin ilanı Ankara ve İstanbul basınında nasıl karşılandı?

Sevtap Demirci, Cumhuriyetin ilanından sonra yurdun her köşesine telgraflar çekildiğini ve kutlamalar yapıldığını söylüyor. İngiliz belgelerinde daha çok “Şu anda kutlanıyor ama uzun sürmeyebilir. Bakalım 10 gün sonra ne olacak, üç ay sonra ne olacak?” Yoksa İstanbul’da bir karşı örgüt ya da ayaklanma mı olacak? “Ankara’ya hemen gitmemelerinin sebeplerinden biri de bu” gibi yorumların yapıldığını belirtiyor:

“Aslında Doğu Masası’ndaki görevli, İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na, Mustafa Kemal’in oldubitti yaptığını ve adeta ‘darbe yaptığını’ söyledi. Cumhuriyet’e ‘darbe’ de denir. Gücünü pekiştirdiği söyleniyor.”

Henderson, Ankara basınının bu gelişmeleri kutlarken, İstanbul basınında eleştirilerin olduğunu şöyle anlatıyor:

“Bakanlar istifa ederken zayıf noktalarından bahsetseler de asıl eleştiri yeni kabinede sadece üç bakan değişikliği olmasıydı.

“Muhalefet basını, sözde hükümet krizinin, Ankara liderlerinin Anayasa değişikliğinin onaylanması için hazırladığı bir oyun olduğunu söylüyor.

“Meclis tarafından Basın Kanunu’na eklenen madde de önemli: Gazetelerin yazı işleri müdürleri ve yöneticileri, Cumhurbaşkanına hakaret eden yazıların yayımlanması halinde üç aydan üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Böylece Mustafa Kemal basında eleştirilemeyecek biri oldu.”

‘Cumhuriyet Türkiye’ye çok yabancı bir kavram’

Britanya Dışişleri Bakanlığı ertesi yıl hazırladığı Türkiye raporunda Cumhuriyetin ilanına ilişkin şu yorumu yapıyor:

“Ekim ayında Cumhuriyet kelimesi gündeme geldiğinde Türkiye’ye o kadar yabancı bir kavramdı ki, Avrupalılar bunun bir atılım olacağını düşünmekle yanılgıya düştüler.

Ancak 29 Ekim’de alınan bu karar, 1920’de Anadolu’da kurulan ultra demokratik yönetim biçiminden, Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerini anımsatan anayasal sisteme doğru bir geri adım anlamına geliyordu.”

‘Türklerin çoğu Büyük Britanya’yı seviyor, Rusya’yı sevmiyor’

İngiltere Dışişleri Bakanlığı, Cumhuriyetin kuruluş döneminde İngiltere’nin Türkiye’ye bakışı hakkında şu ifadeleri kullanıyor:

“2 Ekim’de Konstantinopolis’in boşaltılmasına kadar Türkler, Müttefikler arasında barış ya da savaşa karar verecek tarafın Büyük Britanya olduğunu düşünüyorlardı… Tutumları öfke, dehşet, saygı ve şüphe karışımıydı.

“Fakat 1923’ün başlarında bu karışımdaki öfke azalmaya başladı. Pek çok Türk Büyük Britanya’yı sevme ve Rusya’dan hoşlanmama eğilimindedir.

“Türkiye’nin ekonomik yeniden yapılanmasına en büyük katkıyı sağlayacak ülkenin Büyük Britanya olduğunun bilincindeler.

“İstanbul’un tahliyesi sırasında Büyük Britanya’nın Türkiye’deki itibarının korunması konusunda çok konuşuldu. Ancak Yunanlıların Anadolu’dan kovulması, Lozan Antlaşması’nın imzalanması ve İtilaf Devletleri’nin çekilmesinden sonra hiçbir Avrupalı ​​gücün inanılırlığı kalmamış, hiçbirinde hayranlık ve inanç kalmamıştı.

“Fakat yine de Büyük Britanya’ya korku ve saygıyla bakılıyordu. Ayrıca aşırı milliyetçiler, İngiltere’nin Halifeliği Türkiye’yi içeriden zayıflatmak için kullanabileceğinden endişe ediyor.”

Tarihçi Doç. Dr. Ahmet Kuyaş, 2. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’de yaşananlar karşısında İngilizlerin tutumu. Meşrutiyet dönemine benzetiyor:

“O sırada İngiliz büyükelçisi çok mutluydu ve Londra’ya olumlu raporlar yazıyordu. Nihayet bir gün İngiliz Dışişleri Bakanı’nın sabrı tükenir. ‘Aklınıza gelin, Türkler Anayasa yaptı, Meclis kurdu vs. Bunlar iyi güzel de, başarılı olup olmadıklarını düşünün. O halde Mısırlılar ve Hintliler bir Anayasa ve Parlamento istediğimiz için başımıza dert açmayacaklar mı?’ diyor”.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu